TOPOĞRAFYA VE KAYAÇLAR
YERKABUĞUNUN MALZEMESİ
TAŞLAR VE ÖZELLİKLERİ
Çeşitli minerallerden ve organik maddelerden oluşan katı, doğal maddelere TAŞ ya da KAYAÇ denir.
Kayaçlar genelde iki veya daha fazla mineralin bir araya gelmesiyle oluşur.Yer üstünde ve içinde bulunan tüm taşların kökeni mağmadır.

Bir nehir kenarında gezerken kumlar arasındaki çakılların renk ve şekil bakımından çok farklı olduğunu görürüz. Bu durum bize kayaların farklı ortamlarda oluştuğunu gösterir. Örneğin bazı kayalar göl ve deniz içerisinde çökelip oluşurken, bazıları da magmanın hızlı bir şekilde soğuması ile oluşmaktadır.
İnsanlar ilkçağlardan beri bu kayaları, kesici av aletleri, süs eşyaları, kap kacak ya da mesken yapımı gibi çok farklı alanlarda kullanmışlardır. Bugünde kayaçlar hayatımızda çok farklı alanlarda kullanılmaktadır.
Kayaların Yer Şekillerine Etkileri
Kaya ne kadar sert olursa aşınmaya karşı o kadar dirençli olur. Örneğin bazalt ya da
granit gibi dirençli kayalar üzerinde daha dik yer şekilleri gelişirken, kum taşı ve marn
gibi yumuşak kayaçların bulunduğu sahalarda daha düz ya da basık şekiller oluşmaktadır.
Vadi kenarlarında dirençli kayaların bulundukları yerlerde daha dik yamaçlar bulunurken, yumuşak kayaçların bulundukları yerlerde daha eğimli yamaçlar yer alır.
Geçirimli kayaçlar içinden suyun geçmesine olanak sağlar. Geçirimsiz kayaçlar ise suyun sızmasını engelledikleri için buralarda yüzeysel akış oldukça fazladır. Kireç taşı, dolomit, jips ve anhidrit gibi eriyebilen kayaçların bulundukları saha da yeraltı sularının etkisiyle karstik şekiller gelişmektedir.
Kayalar ve Mineraller
Yer kabuğu içerisinde yer alan elementler bir araya gelerek mineralleri oluşturmaktadır. Minerallerin katı halde bir araya gelmesiyle kayaçlar oluşmaktadır.Kayaçlar genellikle iki ya da daha fazla mineralin bir araya gelmesinden oluşur.
Örneğin: granit; kuvars, mika ve feldspattan oluşan bir kayaçtır. Bununla birlikte yalnız bir mineralden oluşan kayaçlar da vardır. Kalker sadece kalsiyum karbonat (CaCO3) mineralinden oluşmaktadır. Yer kabuğundaki kayaçlardan birçoğu milyonlarca yıl süren bir süreçle oluşmuştur. Ancak volkanik sahalarda püskürerek yeryüzüne çıkan lavlar atmosfer ile temas ederek kısa bir zamanda katılaşıp volkanik kayaçları oluşturur.
TAŞLAR ÜÇ GURUPTA İNCELENİR

KAYAÇLAR
1-Katılaşım (Magmatik) Kayaçları
a. İç Püskürükler
b. Dış Püskürükler
2-Tortul (Sedimenter) Kayaçlar
a. Kimyasal Tortul Kayaçlar
b. Kırıntılı Tortul Kayaçlar
c. Organik Tortul Kayaçlar
3-Başkalaşım (Metamorfik) Kayaçlar
1. KATILAŞIM KAYAÇLARI (Magmatik – Püskürük Kayaçlar)
Katılaşım kayaçlar mantodan gelen yüksek sıcaklıkta, eriyik haldeki magmanın, yerkabuğu içerisinde ya da yeryüzüne çıkarak soğuması ile oluşur. Magma soğurken genellikle çeşitli kristaller meydana getirir. Katılaşım kayaçları oluştuğu yere göre İç Püskürükler ve Dış Püskürükler diye ikiye ayrılır
a. İç Püskürük Kayaçlar (Plütonik Kayaçlar):
İç püskürük kayaçlar magmanın yer kabuğunun derinliklerinde soğumasıyla oluşmaktadır. Granit, diyorit ve gabro başlıcalarıdır. Granit, bunlar içinde en yaygın olanıdır.
Yerkabuğu içinde yavaş yavaş soğuyan magma iri kristaller geliştirir. Elinize bir granit aldığınızda kendisini oluşturan kuvars, feldspat ve mikaları çıplak gözle ayırt edebilirsiniz.

GRANİT SİYANİT
İç püskürükler yer kabuğunun 2 km den daha derinde oluşmaktadır. Bugün üzerindeki kalın örtülerin aşınarak ortadan kalkması ile iç püskürükler yeryüzünde görülmektedir.
Asit bileşimli bir iç püskürük kaya olan granitler üzerinde de ilginç yer şekilleri
gelişmektedir. Nemli iklim bölgelerinde dirençli bir kaya olan granitler, nemli iklim
bölgelerinde ise zayıf bir kayaca dönüşür. Bu kayaçlar içerisinde yer alan feldspatlar
su ile temas edince kolayca çözünmeye uğrar. Bu kayalar üzerinde nemli iklim
bölgelerinde tor topografyası adı verilen yer şekilleri gelişir. Tor topografyasına
İskoçya’nın kuzeyinde yaygın olarak rastlanılır. Türkiye’de Uludağ üzerinde de tor
topografyasına rastlanmaktadır.
b. Dış Püskürük Kayaçlar:
Dış püskürükler, yüzeye kadar ulaşan magmanın yeryüzünde soğuması ile oluşmaktadır. Bazalt, andezit ve riyolit başlıca dış püskürük kayaçlarıdır. Ayrıca volkan camı (obsidiyen), sünger taşı ve tüfler de yeryüzünde magmanın soğuması ile oluşur.
Dış püskürük kayaçlar yeryüzünde hızlı bir şekilde soğuduğu için ince kristallidir. Örneğin: bir bazaltı elinize aldığınızda onu oluşturan kristalleri gözle ayırt etmeniz zordur. Ya da obsidiyen çok hızlı soğuduğu için kristal yapısı geliştiremez ve camsı doku kazanır.

ANDEZİT BAZALT
En yaygın rastlanan örneği bazalttır.Hindistan’daki Dekan Platosu ve Doğu
Anadolu’da ki platolar genellikle bazalt lavları üzerinde oluşmuş platolardır.
Andezit veya riyolit gibi içerisinde silisyum oranı yüksek olan asit magma yapışkan özellikte olduğu için daha eğimli ve yalçın topografyalar oluşturur. Örneğin dik yamaçlı volkan konileri genellikle asit magmadan oluşur.
Volkanik faaliyetler sırasında çıkan tüfler aşınmaya karşı dirençli değildir. Bu kayaçlar
içerinde volkanik faaliyet sırasında gelip düşen bazalt ya da ignimbirit gibi kayaçlar aşınmaya karşı dirençlidir. Bu malzemelerin kalın tabakalar oluşturduğu sahalarda karasular ve sel sularının aşındırması sonucunda peribacaları oluşmaktadır.

Peribacalarının en gelişmiş örneklerine Türkiye’de İç Anadolu’da Ürgüp, Göreme,
Avanos ve Uçhisar çevresinde yaygın olarak bulunur. Burada yer alan Erciyes ve
Hasandağı’ndan çıkan kül ve tüfler üzerinde peribacaları oluşmuştur.
PÜSKÜRÜK KAYAÇLARIN ÖZELLİKLERİ
Yapıları kristallidir.
Tabakalaşma yoktur.
İçlerinde fosil bulundurmazlar.
Kütleler halindedir.
Asitten etkilenmezler.
Katılaşım Kayaçlarının Kullanımı
Birçok katılaşım kayacı sert, yoğun ve dayanıklı olduğu için tarihi devirlerde insanlar tarafından yaygın olarak kullanılmıştır. Önceleri volkan camı parçaları ok ve mızrak ucu olarak kullanılmış, daha sonra ise heykel yapımında ve konut yapımında katılaşım kayaçları kullanılmıştır. Bugün de özellikle iç püskürük kayaçları işlendikten sonra zemin kaplaması olarak tercih edilmektedir. Ayrıca sünger taşı hafif olduğu için, perlit ise ısı yalıtımına uygun olduğu için inşaatlarda yaygın olarak kullanılmaktadır.
2. TORTUL KAYALAR (Sedimanter Kayaçlar)
Yeryüzünde bulunan kayaçların tümü dış kuvvetler tarafından ayrıştırılarak tahrip edilmektedir. Erozyon, akarsular ve rüzgârlar yardımıyla parçalanarak ayrışmış olan bu kaya parçalarının taşınmasıdır.
Kaya parçacıklarını taşıyan akarsu ya da rüzgâr gücünün tükendiği yerde bu tortulları
biriktirmeye başlamaktadır. Şayet taşıyıcı güç su ise tortulları ve kaya parçalarını göl ya da denizlere ulaştırmaktadır. Tortular taşınıp biriktirildikten sonra çimentolaşma süreçleri ile tortul kayaçlar meydana gelmektedir.
Tortulanmada kaya parçalarının yanında canlı kabukları, bitki artıkları ve diğer canlı artıktan da birikmektedir. Zamanla bu canlı artıkları tortul kayalar içindeki fosilleri oluşturmaktadır.
Gevşek olan tortul tabakalar, milyonlarca yıllık dönemde üzerlerine gelen diğer tabakaların ağırlığı altında kalarak sıkışmaktadır. Üst üste biriken tortullar yeni tabakalar oluşturmakta ve bu tabakalar, alttakileri sıkıştırarak yoğunluğunu artırmaktadır.
Tortulanma alanlarında yoğunlaşma ile birlikte su içerisinde eriyik halde bulunan mineraller tortulların arasına sızmaktadır. Çimentolaşma suda çözünmüş olan minerallerin tortulların arasında kristalleşerek onları birbirine bağlaması işlemidir.
Tortul kayaçlar, kayacı oluşturan tortul tipine göre sınıflandırmaktadır. Kırıntılı (mekanik), organik ve kimyasal olmak üzere üç büyük grup tortul kayaç vardır. Bu tortul kayaç gruplarının her biri farklı süreçlerden geçerek oluşmuştur.
TORTOL KAYAÇLARIN ÖZELLİKLERİ
Kristalli bir yapıya sahip değildirler.
Tabakalıdırlar.
Fosil bulundururlar.
a. Kırıntılı Tortul Kayaçlar
Dış kuvvetlerin etkisiyle parçalanan diğer kayaçların oluşan kırıntıların bir araya
gelerek çimentolaşması sonucunda kırıntılı tortul kayaçlar oluşmaktadır. Tortullar
arasına giren çimento ise kil ya da kalkerdir.Kil parçacıklarının taşlaşmasıyla kil taşı, kum taneciklerinin taşlaşmasıyla kumtaşı,çakılların taşlaşması ile de konglomera oluşmaktadır.

KİL TAŞI KUM TAŞI
b. Organik Tortul Kayaçlar
Organik tortul kayaçlar, bitki ve hayvan kalıntılarının tabakalar halinde birikmesiyle
oluşmaktadır. Bunların en bilinen örnekleri taş kömürü, linyit, tebeşir ve mercanlardır.
Bitki artıkları bir araya gelerek kömürleri oluşturmaktadır. Kömürlerden antrasit en
eski olanıdır. Paleozoyik sonlarında taş kömürü, Tersiyerde linyit, Kuvaternerde ise
turba oluşmuştur.

Kömür mercan tebeşir
Mercanlar su sıcaklığının 20°C nin üzerinde olan sığ ve berrak denizlerde yaşayan
canlıların iskeletlerinin birikmesiyle oluşmaktadır. Tebeşir ise mikroskobik deniz
hayvanlarının kalker kabuk ve iskeletlerinden meydana gelmiş dayanıksız, bir
kayaçtır. Gerek kimyasal gerekse mekanik aşınım sonucu kolaylıkla parçalanır.
Üzerinde karstik yer şekilleri gelişebilir.
c. Kimyasal Tortul Kayaçlar
Suyun içinde erimiş halde bulunan maddelerin çökelmesiyle oluşmaktadır. Kireç taşı,
göllerde, denizlerde ve yeraltı sularında yaygın olarak bulunan kirecin çökelmesiyle
oluşmaktadır. Kimyasal kayaçlar Kireçtaşı (kalker), traverten, kayatuzu, jips (alçı taşı) ve dolomit örnek verilebilir.

KALKER TRAVERTEN JİPS(Alçı Taşı)
Kimyasal tortul kayaçlar su ile temasa geçince kolayca çözünmektedir. Bundan dolayı nemli ve sıcak iklim koşulları altında kimyasal tortul kayaçların bulunduğu sahalarda lapya, dolin, uvala, obruk ve polye gibi karstik şekiller oluşmaktadır. Karstik şekiller özellikle saf ve kalın kireç taşları üzerinde daha iyi gelişme göstermektedir. Jips, anhidrit ve kaya tuzları üzerinde oluşan karstik şekiller ise kolayca tahrip olmaktadır.
Tortul Kayaçların Kullanımı
Kumtaşı ve kireç taşını yüzyıllardır inşaat malzemesi olarak kullanılmaktadır.Gerçekten de birçok tarihi yapıda yaygın olarak bu kayaçlara rastlanılmaktadır.Ayrıca kireç taşı ve kil taşı çimento, jips ise alçı yapımı için sanayide kullanılmaktadır. Kömür ise ısınma amaçlı kullanılmaktadır.
3. BAŞKALAŞIM KAYAÇLARI
Yerin derinliklerindeki yüksek sıcaklık ve basınç koşulları altında kayaların değişime uğramasına metamorfizma denir. Meta "değişim" morfo "şekil" anlamına gelir. Bir kaya metamorfizmaya uğrayınca görünümü, bileşimi, kristal yapısı ve mineral içeriği değişir.
Başkalaşım kayaları tortul ya da volkanik kayaların metamorfizma geçirmesi sonucunda oluşur. Yer kabuğundaki hareketler sonucunda bir kaya derinlere doğru iner. Burada mantodan gelen sıcaklık ve üzerindeki büyük basınç kayaların başkalaşmasına neden olur.
Yüksek sıcaklık ve basınç altında kalan kayaların mineralleri ince tabakalar halinde
dizilerek yapraklı bir yapı kazanır. Kırıldıklarında ince katmanlara ayrılır. Şist, gnays
ve arduaz yapraklı bir yapı kazanmıştır.
Metamorfizma sonucunda kireçtaşı (kalker) mermere, kil taşı şiste, granit gnaysa, kumtaşı kuvarsite ve taş kömürü ise elmasa dönüşmektedir.
BAŞKALAŞMIŞ KAYAÇLARIN ÖZELLİKLERİ
Tabakalar halindedir.
Sert bir yapıya sahiptirler.
Fosil bulundurmazlar.
Başkalaşım Kayaçlarının Kullanımı
Mermer ve arduaz en çok kullanılan iki başkalaşım kayacıdır. Mermer birçok mimar ve heykeltıraşın eserlerinde yaygın olarak kullanmaktadır. Hindistan'ın Agra kentindeki sanat şaheserlerinden biri olan Taç Mahal bunlardan biridir.
Yapraklı bir yapıda olması sebebiyle arduaz zemin, çatı ve kaldırım kaplaması olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca gri, siyah, kırmızı ve mor gibi renklere sahip olan arduaz
binalarda dekor malzemesi olarak da kullanılmaktadır.
KAYA DÖNGÜSÜ
Jeolojik zamanlarda milyonlarca yıl içerisinde bu üç sınıf kayaç birbirlerine
dönüşmektedir.

Kayaç döngüsü de denilen bu olayda mevcut kayaçlar derinlere
doğru inerek eriyip magma haline gelir. Sonra bu magma yerkabuğu içinde veya
yeryüzüne çıkıp soğuyarak katılaşım kayaçlarını oluşturur. Çözülme ve erozyonla
yeryüzündeki kayaçlar parçalanıp, taşınıp tabakalar halinde biriktirilerek tortul
kayaçları oluşturur. Tortul ya da katılaşım kayaçları yüksek basınç ve sıcaklığın
etkisiyle başkalaşım kayaçlara dönüşmektedir.
LEVHALAR VE LEVHA TEKTONİĞİ KURAMI
LEVHA HAREKETLERİNİN ETKİLERİ
VOLKANLARIN DEPREM ve SICAKSU KAYN. DAĞILIŞ HART.


Dünya Deprem Haritası Dünya Volkan haritası Sıcak Su Haritası
Resimlere tıklayınız haritaları karşılaştırınız.
Harita paylaşım işin Mehmet Zor hocamıza teşekkür ederiz.
www.e-cografya.com
Levha: Dünya'nın yüzeyi kesintisizmiş gibi görünmesine rağmen, dev boyuttaki birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Bu parçaların her birine levha denir.
Yerkabuğunu oluşturan okyanus ve kıta parçaları (ki bunlara "levha" diyoruz), bir gölün üzerine serpiştirilmiş sallar gibi birbirlerine çarparlar, birbirlerinin altına girerler veya birbirlerine sürtünüp, sıyırarak hareket ederler. Hareket hızları, yılda 3 cm ila 15 cm arasındadır.
DÜNYAMIZI OLUŞTURAN ANA LEVHALAR
· Avrasya levhası, Afrika levhası, Arap Levhası,
· Kuzey Amerika Levhası, Güney Amerika Levhası
· Hindistan Levhası, Antarktika Levhası,
· Avustralya Levhası, Pasifik Levhası,
· Nazaka( Naska) Levhası, Filipin Levhası,
· Kokos levhası, Karayip Levhası, Skotya Levhası gibi.
Not: Dünya üzerindeki volkanik alanlarla; deprem bölgeleri, fay hatları, genç kıvrım dağları ve sıcak su kaynakları arasında bir paralellik vardır. Bu alanların çoğu Kıta veya levha sınırlarında yer alır. Genç sıradağlar, Volkanlar, volkanik ada yayları, Okyanus ortası sırtları, Büyük trans form faylar, grabenler, sıcak su kaynakları, deprem zonlarının hemen hepsi bu hatlardadır. Sebebi bu alanlarda yer kabuğunun hareket halinde olmasıdır.
Yerküre’nin üst katmanları, bir bütün halinde olmayıp, sürekli hareket halinde olan levhalardan oluşuyor.Hareketin sebebi: Manto’daki ısı akımlarının neden olduğu bu hareketler sırasında levhalar birbirinden uzaklaşır, birbirlerine çarpar veya birbirlerini sıyırırlar.
Bu hareketlilik sonucunda, levha sınırlarında, uzun zaman dilimleri ile baktığımızda yeni okyanuslar, yeni kıtalar, sıradağlar ve yanardağlar oluşur. Depremler ve volkanik aktivitelerin nedeni de tüm bu hareketliliktir ve levha sınırlarında oluşmalarına şaşmamak gerekir.
Arabistan levhası kuzey-kuzeydoğu doğrultusunda yılda 4.5 cm hızla ilerleyerek, Anadolu levhasını devamlı sıkıştırmaktadır.. Türkiye'de meydana gelen depremlerin esas nedeni de, Arabistan levhasının bilinen bu hareketidir.
LEVHA TEKTONİĞİ KURAMI:
1915yılında Alman bilim adamı Alfred Wegener, ilk defa kıtaların kayması varsayımını ortaya attı. Bunu haritaya bakarken kıtaların birbirini tamamlayan bir yap-boz gibi olmasını görüp, araştırarak buldu.
Bu teoriye göre yeryüzü I.zamanda kıtalar tek bir parça halindeydi. Buna “ Pangaea” adını verdi. Onu çevreleyen deniz ise “Panthalassa” idi. Bu karalar çeşitli kuvvetlerin etkisi ile birbirlerinden uzaklaşmaya başladılar. Katmanlar hareket ettikçe Pangaea ikiye ayrıldı. Kuzeyde “Laurasia” ve güneyde “Gondwanaland” oluştu. Bu iki kıta “Tethys denizi” ile ikiye ayrılıyordu. . Karaların bu yatay hareketlerin sonucunda kıtalar oluştu. Kıtaların arasındaki boşluklara suların dolması ile de okyanuslar ve denizler meydana geldi.

1960'lı yıllarda Levha Tektoniği Kuramı adı altında gelişen kuram, 70'li yılların başında tamamlandı. Buna göre yerin dış kısmını yaklaşık 70–100 km. kalınlığındaki Litosfer oluşturmaktadır.
Dünya'nın yüzeyi kesintisizmiş gibi görünmesine rağmen, dev boyuttaki birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Levha adı verilen bu parçalar sürekli ama çok yavaş olarak birbirlerine göre hareket etmektedir. Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sonlanır. Deprem ve yanardağların çoğu bu bölgelerde görülür.
Litosfer, kendine oranla daha yumuşak ve akıcı sayılabilir bir madde olan Magma üzerinde, tıpkı su üzerinde yüzen tahta parçaları gibi 1–2 cm/yıl hızla kaymaktadırlar. Bazı levhalar birbirinden uzaklaşır. Bazıları birbirine yaklaşır. Bazıları ise yatay olarak birbirine sürtünerek hareket ederler.( Trans form faylar- örnek- Kuzey Anadolu Fayı, San Andreas Fayı)
Günlük hayatımızı çok yakından etkilemeyen bu hareketler, milyonlarca yıllık daha uzun bir dönemde çok ciddi değişimler yaratırlar. Dünyamızda yer hareketleri hala devam etmektedir
Günlük hayatımızı çok yakından etkilemeyen bu hareketler, milyonlarca yıllık daha uzun bir dönemde çok ciddi değişimler yaratırlar. Dünyamızda yer hareketleri hala devam etmektedir.
Levhaların birbirinden ayrıldığını ortaya koyan veriler:
1- Kıtaların kıyı şekillerin birbirine uygunluk göstermesi,

2- Gondwana’yı oluşturan Afrika, Hindistan, Avustralya, Madagaskar, Güney Amerika’daki bitki örtüleri ve jeolojik yapının aynen devam etmesi,
3- Okyanusu yüzerek geçmesi imkânsız olan bir sürüngenin türünün kalıntıları, sadece Güney Afrika’nın batısında ve Brezilyada bulunmuş olması.( Fosillerin aynı olması)

4- Gondwana’da başlayan buzullaşmanın ayrılan parçalarda da aynı zamanda yaşanmış olması.( karbonifer) Buzul birikinti tabakaları incelendiğinde şimdi ayrı olan kıtalar arasında benzerlikler olduğu ortaya çıkar.
Levhaların birbirinden uzaklaştığı yerlerde:
1-Okyanus ortası sırtları,(Atlas Okyanusundaki sırt 2500m yüksekliktedir.)
2-volkanik adalar,
3-Kabuk oluşumu,
4-Okyanus tabanı genişlemesi olayları yaşanır.
5-Uzaklaşmayla oluşan kırıklardan magma yeryüzüne çıkar ve volkanizma olayları oluşur.
Yine levhaların birbirinden uzaklaştığı yerde okyanus tabanından bazaltik lavlar çıkar ve bunlar katılaşarak kıta kenarlarına eklenir.Kıtalar birbirinden uzaklaşır, okyanus tabanları genişler. Ayrılan levhalara en iyi örnek Atlas Okyanusudur.
Başlıca ayrılan levhalar,
o Avustralya İle Antarktika, Afrika, Hindistan,
o Amerika levhaları ile Afrika, Avrasya, Antarktika
o Pasifik levhası İle Antarktika, Naska, Kokos

Birbirine kavuşan levhalar boyunca:
1-Dalma –batma olayı oluşur.
2-Okyanusal ve bir kıtasal levhanın çarpışmasıyla derin okyanus çukurları meydana gelir.
3-Volkanizma, Volkanik ada yayları ortaya çıkar,
4-Bir bariyer gibi dizilen volkanik ada yayları kıtalar ile okyanuslar arasında iç denizleri oluşturmaktadır.
5-Depremler oluşmaktadır.
6-Kabuk erimesi ve magma oluşumu gerçekleşir.
7-metemorfizma olayları meydana gelmektedir.
8-İki kıtasal ya da bir kıtasal ve bir okyanusal levhanın çarpışmasıyla kıvrımlı dağ sıraları oluşur.
Örnek; Kuzeyde yer alan Avrasya kıtası ile güneyde yer alan Gondwana kıtasının çarpışması sonucu güney Avrupa ile Kuzey Afrika arasında yer alan Tethys(tetis) denizindeki tortullar sıkışmış, kıvrılıp yükselerek alp-Himalaya dağ sisteminin oluşmasına yol açmıştır.
Kavuşan levhalara en güzel örnek ise Pasifik Okyanusudur.
Başlıca kavuşan levhalar;
· Avustralya- Pasifik,
· Avrasya- Pasifik,
· Avrasya – Hindistan
· Pasifik - Kuzey Amerika
DÜNYADA SICAK SU DAĞILIŞI
Haritası için tıklayınız.
Konu ile ilgili olarak sıcak su dağılış haritasının genel olarak kırık hatlar ve volkanizma faaliyetlerinin yaygın olduğu alanlarda yoğunluk göstermesi önemli bir bilgidir ve sorularda tercih edilir.Kitabınızda sayfa 23 deki diyalog baloncuklarıda konunun özetini oluşturur.Bu noktadan hareketle dünya haritası üzerinde sorulabilecek bir soruda volkan haritası ve deprem haritası bilgilerinden yararlanılabilir.Sayfa 22 deki panoda verilen noktalar dünyada önemli sıcak su kaynaklarının bulunduğu alanlardır sorula riçerisinde ilk bu alanlar tercih edilir.
BİR ÖĞRETMEN GÖZÜYLE KONU İLE İLGİLİ ÖNEMLİ TAVSİYELER:
Konu ile ilgili olarak en çok tercih edilen bilgiler levhaların karşılaşma alanlarının aynı zamanda aktif volkanizma,deprem ve sıcak su kaynakları ile paralellik göstermesi bilgisidir.

Türkiye Deprem Haritası Türkiye Volkan Haritası
Karşılaştırmak için tıklayınız
Bu alanlar hareket halindedir ve birbirlerinin altına üstüne doğru hareketleri sonucunda oluşan durum deprem ve volkanizma faaliyetlerinin oluşumu için uygun bir yapı oluşturur.Öğretmenler genelde sınavlarda dünya haritası üzerinde yada Türkiye Üzerinde önemli deprem ve volkanizma alanlarını sorularına taşır.Burdan yola çıkarak levhalar ile ilgili bilimsel bilgilerden ziyade dünya haritası üzerinde genel olarak levhaların karşılaşma alanlarının bilinmesi bu alanlardaki popüler ülkelerin isimlerinin hafızaya alınması yeterli başarıyı sağlayacaktır.Çalışmalarınızı daha çok dünya haritası üzerinde dünya deprem kuşakları ,volkanik alanlar ve sıcak su kaynaklarının dağılış alanlarını çizmeye çalışırsanız ki bu esnada harita bilginizde gelişmiş olacak sizlere sorular sorulduğunda rahatlıkla harita çalışması yaptığınız için doğru cevaba ulaşmanız kolaylaşacaktır.
Türkiyedeki deprem olaylarında Arabistan levhasının etkisinin bilinmesi önemli bir bilgidir.Kitabınızda sayfa 119 ve 121 deki haritaları ayrı ayrı çizip üst üste koyduğunuzda genel olarak deprem ,volkanizma ve sıcak su kaynaklarının çakıştıkları bilgisine ulaşacaksınız.
KONU İLE İLGİLİ HARİTALARIN YORUMLANMASI
Şimdi haritaları genel olarak yorumlarsak Amerika kıtasının batı kıyıları ,atlas okyanusu afrikanın doğusu Akdeniz çevresi ,güneydoğu asya bölgesi yukarıda belirttiğimiz özellikleri taşıyan yerlerdir.Çeldirici olarak ise İskandinav yarımadası ,Rusya dolayları afrikanın batısı,avusturalyanın kıyı değil ancak iç kesimleri sorularda karşılaştırmalı sorulur.
ÇIKABİLECEK SORULAR:Coğrafya öğretmeni olarak genel olarak gözlemlediğim yazılı soruları aşağıdaki yerlerden hangisi deprem,volkanizma ,sıcak su kaynakları bakımından yoğundur yada değildir şeklinde düz ve harita üzerinde sorulan sorular yine neden bu faaliyetler bir arada görülür yada bu faaliyetlerin bir arada görüldüğü yerlerin genel özelliği nedir gibi sorulardır.Yine dünya dışında aynı sorular Türkiye haritası üzerinde de sorulabilir ve yoğun olarak tercih edilen bir sorudur.
SU KAYNAKLARI
Su döngüsü: Dünyamızda yeniden su yaratılmaz. Gördüğünüz yağmur milyonlarca yıldır yağmaktadır. Su döngüsünde yer yüzeyindeki su tekrar ve tekrar kullanılmaktadır

Dünyadaki su kaynaklarını okyanuslar, denizler, göller ve yer altı suları oluşturur. Dünya'daki su hareket eder, biçim değiştirir, bitkiler, hayvanlar ve insanlar tarafından kullanılır, fakat gerçekte asla yok olmaz ve buna su döngüsü (hidroloji döngüsü) denir.
Dünya yüzeyinin %70 i su ile kaplıdır. Büyük çoğunluğu deniz ve okyanuslardadır. Pasifik Okyanusu nerdeyse yer yüzeyinin yarısı kaplar. Geri kalan suyun çok büyük çoğunluğu buzullarda, buz katmanlarında ve yer altındadır. Sadece %3 ü atmosferdedir.
Su havada 3 formda bulunur: 1. Gaz, su buharı; 2. Sıvı, su damlacıkları; 3. Katı, buz kristalleri
Dünyada sular alan ve kütle olarak fazla olmasına karşı insanın kullanabileceği tatlı su miktarı oldukça azdır. Yeryüzündeki su kaynaklarının % 97 denizlerin ve okyanusların tuzlu sularından oluşur. Su kaynaklarının % 3’i kadarı tatlıdır. Tatlı suların %68 den fazlası buzullar ve buzul dağlarında bulunur.%31,4 ü yeraltı sularında % 0,3 ü ise yüzey sularıdır. Yüzey sularının da %87 si göllerde, % 11’i ,% 2’si nehirlerde bulunmaktadır.

Ancak insanlar tarafından kullanılan sular kimyasal maddeler, fabrika atıkları, nükleer atıklar, tarım ilaçları, yapay gübreler vb. unsurlarla kirletilirler. Kirletilen bu sular yağışlarla yeraltı suyu ve içme sularına karışır. Doğal döngü içinde de yeterince temizlenemez ve canlılar için büyük bir tehlike oluşturmaktadır.
Sonuç olarak;
1- Yeryüzünde su kaynakları dengesiz bir şekilde dağılmıştır. Özellikle de tatlı su miktarı oldukça düşüktür.
2- Yeryüzünde en fazla suya sahip kaynak okyanuslardır.
3- Yeryüzünde en fazla tatlı suya sahip alanlar: Kuzey Amerika Özellikle Kanada, Orta ve Güney Amerika, Avrupa’nın kuzeyi ve yer yer batı kesimleri, Asya’nın kuzeyi özellikle Sibirya, Asya’nın güneyi ve güneyindeki ekvatoral yağışa sahip adalar ( Endonezya, Malezya, Filipinler vb.), Avustralya kıtaları tatlı suların en fazla olduğu sahalardır.
Dünyada bazı ülkeler su içerisinde yüzerken, bazı ülkeler ise susuzluktan dert yanıyor. Brezilya 8 trilyon 233 milyar metreküp toplam yenilenebilir su kaynağına sahipken, Gazze Şeridi 41 metreküple su fakiri ülkeler listesinde sonuncu sırada yer alıyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre, dünyada en fazla tatlı su kaynağının Brezilya’da olduğu belirlendi. Yağmur ormanlarına ve dünyanın en büyük debisine sahip Brezilya’yı 4 trilyon 507 milyar metreküp toplam yıllık yenilenebilir su kaynağı ile Rusya takip ediyor.
Türkiye ise 180 ülke içinde 214 milyar metreküplük toplam yıllık tatlı su kaynağıyla 41’inci, kişi başına düşen 2 bin 950 metreküp tatlı suyla da 106’ıncı sırada bulunuyor. Türkiye, toplam tatlı su kaynağı açısından Avrupa’da Rusya, Grönland ve Norveç’in ardından dördüncü sırada yer alıyor.
Doğal toplam su kaynağı yanında kişi başına düşen su miktarı daha da önem taşıyor. Dünyanın kişi başına düşen en az tatlı su kaynağına sahip ülkesi ise Kuveyt olarak belirlendi. Petrolü suyundan fazla olan bu ülkede kişi başına yıllık 8 metreküp su düşüyor. Toplam yıllık 20.8 milyon ton tatlı su kaynağı bulunan Kuveyt'in, yıllık petrol üretimi 130.1 milyon tonu, kişi başına petrol üretimi de 50 tonu aşıyor

KİŞİ BAŞINA KULLANILABİLİR TATLI SU POTANSİYELİ
Yeryüzünde en az tatlı suya sahip alanlar: Tatlı su kaynağı az olan yerler özellikle dönenceler çevrelerinde yer alan çöl alanlarıdır. Özellikle Kuzey Afrika( Büyük Sahra), Afrika’nın Doğu ve güney kısımları( Kenya, Güney Afrika ( Kalahari Çölü),Zimbabwe,) Asya’da Arabistan çöl bölgesi, Pakistan, Avrupa’da Polonya çevresi kişi başına tatlı miktarının en az olduğun yerlerdir.
Su fakiri diğer ülkeler ise 340 metreküple Umman, 320 metreküple Batı Şeria, 296 metreküple Barbados, 250 metreküple İsrail, 198 metreküple Yemen, 160 metreküple Ürdün, 157 metreküple Bahreyn, 139 metreküple Singapur, 130 metreküple Malta, 106 metreküple Libya, 96 metreküple Suudi Arabistan, 91 metreküple Maldivler, 86 metreküple Katar, 63 metreküple Bahamalar, 49 metreküple Birleşik Arap Emirlikleri, 41 metreküple Gazze Şeridi.
4-Yeryüzündeki tatlı su kaynakları giderek azalmaktadır. Gerek iklim şartlarında meydana gelen değişmeler, gerekse insanoğlunun doğal dengeyi bozması ve çölleşme, ayrıca her geçen gün artan aşırı nüfus ve artan tatlı su ihtiyacı, gerekse de çevre kirlenmesinin her geçen gün hızla artması tatlı suları azalmakta ve ihtiyacında sürekli artması tatlı su kaynaklarının tükenmekte olduğunu göstermektedir.
KONU İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN TAVSİYELERİ:
Konu ile ilgili olarak su döngüsünün bilinmesi dünyadaki tatlı su dağılımında temel tatlı su kaynağımız olarak buz dağları ve buzulların olduğuna dikkat edilmesi gerekir.Sayfa 29 daki kitabınızdaki dünyadaki su dağılım şeklilerine dikkat etmek gerekir .Tatlı su olarak toplam dünyada yüzde üçlük oran sanırım bizim için suyun ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarır.Yine bu yüzde üçlük oran içerisinde ilk sırayı yüzde 68 ile buzullar alır.
Sayfa 29 da verilen dünyada kişi başına düşen su miktarında bazı noktalar çok fazla yağış almaması ve su kaynaklarına sahip olmamasına rağmen kullanılan su miktarı yüksek çıkmıştır burada dikkat edilmesi gereken nokta buradaki nüfus miktarlarının az olmasıdır.Az olduğu için su kaynakları az olmasına rağmen kişi başına kullanılan miktar çok çıkarak sanki o bölgede tatlı su kaynaklarının bol olmasına işaret eder bu kısmen yanlış sonuçlar doğurabilir.Örnek olarak Avusturalya kıtası iç kesimleri çöl özellik göstermesine rağmen kişi başına düşen tatlı su miktarının yüksek çıkması kıtada nüfusun az olmasıyla bağlantılıdır.
YER ÜSTÜ SULARI
DENİZLER VE OKYANUSLAR
Denizler ve okyanuslar dünya su potansiyelinde en yüksek orana sahiptirler.Dünyanın büyük bir kısmı okyanus ve denizlerle kaplıdır.Ancak bu sular tuzlu oldukları için insan ihtiyaçlarını tam olarak karşılamaz daha çok çeşitli canlılar için bir yaşam alanıdır ve korunması tüm insanlık için son derece önemlidir.
Konu ile ilgili olrak deniz ve okyanus sularında ekvatordan kutuplara gidildikçe tuzluluk oranının azalması önemli bir bilgidir ve sebebi enlemdir.Sıcaklık azaldıkça denizlerdeki tuzluluk azalır.Buharlaşmanın fazla olduğu denizlerde tuzlulukta artar.En tuzlu deniz Kızıldeniz dir.
Sayfa 30 daki verilen şekiller daha çok harita bilginizi geliştirmeye yönelik bir çalışmadır ve son derece faydalıdır.Sizler bu çalışma sonucunda karalar okyanuslar arasındaki bağlantıyı öğrenmiş olursunuz.

GÖLLER ve ÖZELLİKLERİ
Karalar üzerindeki çukur alanlarda birikmiş ve denizle bağlantısı olmayan durgun su kütlelerine göl denir. Bir gölün oluşabilmesi için öncelikle bir çanağa ihtiyaç vardır.Göller yeryüzündeki tatlı suların % 87’sini oluştururken, göllerin karalar üzerinde kapladığı alan % 2’dir.

Göllerden faydalanma:
1-Tarım alanlarını sulamada,
2-İçme ve kullanma suyu sağlamada,
3-Taşımacılıkta,
4-Elektrik üretimi,
5-Su ürünleri yetiştirme,
6-Tuz ve soda üretimi,
7-Turizm açısından önemlidirler.
GÖLLERİN ÖZELLİKLERİ:
Gölün Büyüklüğü: Dünya üzerindeki göllerin büyüklükleri değişkendir. Hazar Gölü Dünya’nın en büyük gölüdür. ( 424.000 km kare)
Gölün Beslenmesi: Göller, yağış suları, akarsular ve kaynaklar tarafından beslenir. Göllerin su seviyeleri beslenmeye bağlı olarak değişir. Bazı göller fazla sularını bir akarsu ile denize boşaltır. Bu akarsulara göl ayağı ya da gideğen denir. Göle su taşıyan akarsulara ise geleğen denir. Örneğin Manyas ve Ulubat göllerli bir akarsu ile sularını Marmara Denizi’ne boşaltır.
Gölün Derinliği: Tektonik ve krater göllerinin derinlikleri genellikle fazladır. Dünya’nın en derin gölü tektonik bir göl olan Baykal Gölü’dür. Göl Suyunun Tuzluluğu: Göl sularının içinde çözünmüş halde madensel tuzlar bulunmaktadır. Buharlaşma nedeniyle göl suyunun tuz yoğunluğu artar. Özellikle kapalı havzalarda yüzeyden akış olmadığı için göl suları tuzludur. Örneğin ülkemizdeki Burdur Gölü ve Tuz Gölü’nün suları tuzludur
Göllerin Sularının Özelliğinde (acı, tuzlu, tatlı olmasında) Etkili Faktörler:
1. Gölün büyüklüğü ve derinliği:Büyüklük ve derinlik arttıkça tuzluluk azalır.
2. Gölün gideğeninin olup olmaması: Göl sularını bir gideğen ile boşaltabiliyorsa suları tatlı olur.
3. İklim: Nemli iklim bölgelerinde göllerin tuzluluğu daha azdır. Genelde tatlı suludurlar.
4. Göl çanağını oluşturan kayaların özelliği
Dünya üzerindeki en büyük göl 424.000 km² yüz ölçümü ile Hazar Gölü’dür.
Dünya’nın en derin gölü ise 1.740 m derinliğindeki tektonik bir göl olan Baykal Gölü’dür.
Göller yer altı ve yer üstü suları ile yağışlar tarafından beslenmektedir. Göllerin suları tatlı, tuzlu, acı ve sodalı olabilir. Göl sularının kimyasal özellikleri, gölü besleyen akarsuların kimyasal özelliğine, iklim özelliklerine ve göl çanağını oluşturan kayaçların özelliklerine göre farklılık gösterir.
Özellikle dışa akışı olmayan kapalı havzalardaki göllerin suları içinde eriyik halde madensel tuzlar bulunmaktadır. Buharlaşmanın şiddeti göl suyunun tuz yoğunluğunu belirler. Tuz Gölü’nün suları tuzlu, Van Gölü’nün suları ise sodalıdır. Açık havzalar içerisindeki göller ise fazla sularını gideğenler vasıtası ile boşalttığı için suları tatlıdır.
Göller, yağışlar, akarsular ve kaynaklar tarafından beslenir. Göllerin su seviyeleri beslenmeye bağlı olarak değişir. Bazı göller fazla sularını bir akarsu ile deniz boşaltır.
Bu akarsulara göl ayağı veya gideğen denir. Gölün beslenmesine ve havzadaki iklim koşullarına bağlı oluşan seviye farkı nedeniyle su seviyesinde değişiklik olur.
OLUŞUMLARINA GÖRE GÖL ÇEŞİTLERİ
A. DOĞAL GÖLLER
Yeryüzünde iç ve dış kuvvetlerin etkisiyle meydana gelen çukurluklarda biriken su kütlelerine doğal göl denir.
Doğal gölleri beş guruba ayırabiliriz.
1. Tektonik Göller: Dağ oluşum hareketleri sırasında kırılarak çöken çanakların sular
tarafından işgal edilmesiyle oluşmuş göllerdir. Yeryüzündeki büyük göllerin neredeyse tamamı tektonik kökenlidir. Asya’daki Hazar, Baykal, Aral ve Balkaş; Afrika’nın doğusundaki Viktorya, Rudolf ve Tanganika; Kuzey Amerika’da ABD ile Kanada arasındaki büyük göller yeryüzündeki başlıca tektonik göllerdir. En fazla Doğu Afrika’da görülür.

TUZ GÖLÜ ULUBAT GÖLÜ HAZAR GÖLÜ
Marmara Bölgesi’nde; Sapanca, İznik, Ulubat ve Manyas gölleri, Ege Bölgesi’nde; Simav Gölü, Göller Yöresi’nde; Beyşehir, Eğirdir, Acıgöl, Burdur, Ilgın (Çavuşçu), Akşehir, Eber, Suğla ve Kovada gölleri, İç Anadolu Bölgesi’nde; Tuz, Seyfe ve Tuzla gölleri, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Hazar, Hozapin ve Van gölleri.
2. Karstik Göller: Karstlaşma sonucu oluşan obruk ve polye gibi erime çukurlarında suların birikmesiyle oluşur. Karstik göller alan ve derinlik bakımından genellikle küçük göllerdir.

KESTEL GÖLÜ AVLAN GÖLÜ SALDA GÖLÜ
Karstik göller, ülkemizde en fazla AKDENİZ BÖLGESİ Toros Dağları’nın batı kesiminde bulunur. Buralarda yer alan Kızılören obruk gölü, Kestel, Avlan, Yarışlı ve Salda gölleri tipik birer karstik göldür. Bu göllerimiz sadece, kireçtaşlarının çözülmesiyle oluşan çanaklar üzerinde meydana gelmişlerdir.
Bununla birlikte, bu alandaki bazı göllerimizin ise oluşumu, tektonik çanaklarda başlamış, karstik olaylarla devam etmiştir. Bu göllerimizin başlıcaları, Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Acıgöl, Kovada ve Suğla gölleridir.
3. Buzul Gölleri: Buzul aşındırması ile oluşan çanaklarda (sirk), suların birikmesiyle oluşan göllerdir. İskandinavya ve Kanada’da Norveç ,Finlandiya ile yüksek dağlık alanlarda buzul göllerine sıklıkla rastlanılır.
Yurdumuza bazı yüksek dağların üst kısmında görülür (Cilo, Sat, Ağrı, Tendürek, Süphan, Kaçkar, Uludağ, Erciyes, Bolkar, Aladağlar,Bey dağları gibi). Dünya üzerinde en fazla Kuzeybatı Avrupa’da görülür. Ayrıca Kanada’nın güneyi ile A.B.D’nin kuzeyindeki göller buna örnektir.
4. Volkanik Göller: Volkanik faaliyetlerle oluşmuş çanaklarda suların birikmesiyle oluşur. Krater gölü, kaldera gölü ya da maar gölü gibi çeşitleri vardır.

MEKE TUZLASI NEMRUT GÖLÜ
dağların ağızlarındaki çukurluklarda suların birikmesi ile krater gölleri oluşur. Kraterlerin patlama ya da çökme ile genişlemesiyle oluşan çukurluklarda suların birikmesi ile kaldera gölleri meydana gelir. Volkanik patlama sonucunda oluşan çanaklar içerisinde suların birikmesiyle maar gölleri meydana gelir.
Volkanik
Başlıca volkanik göllerimiz, Meke Gölü, Acıgöl, Nemrut ve Gölcük gölleri ile Süphan Dağı’nın yan kraterlerinden birinde bulunan Aygır Gölü’dür.
5. Set Gölleri: Çöküntü çukurlarının, vadilerin ya da koyların önünün bir setle kapatılması sonucu oluşan göllerdir.
Set gölü çeşitleri
a. Volkanik Set (Lav Seti) Gölü: Volkanik olaylar sırasında çıkan lavların bir çukurluğun önünü kapatmasıyla oluşan göllerdir.
Ülkemizde Van, Erçek, Nazik, Çıldır, Haçlı ve Balık gölleri ülkemizdeki volkanik set gölleridir.

VAN GÖLÜ ÇILDIR GÖLÜ ERÇEK GÖLÜ
b. Heyelan Set Gölü:Heyelanlar sonucu yamaçlardan gelen kütlelerin, vadi önlerini kapamasıyla oluşan göllerdir.
ÜlkemizdeTortum, Sera, Abant, Zinav ve Sülük gölleri ile Yedigöller bu tür göllerdendir.

TORTUM GÖLÜ SERA GÖLÜ ABANT GÖLÜ
c. Alüvyal Set Gölü: Akarsuların yan kollarının taşıdıkları alüvyonlarla ana akarsuyun önünü kapatması ile oluşan göllerdir.
Ülkemizde, Marmara, Çamiçi (Bafa), Köyceğiz, Mogan ve Eymir Gölleri ile Uzungöl bu tür göllerdendir.

BAFA GÖLÜ MOGAN GÖLÜ UZUNGÖL
d. Kıyı Set Gölü:
Deniz akıntılarının oluşturduğu kıyı kordonlarının koyların önünü kapatmasıyla oluşan sığ göllerdir. Bu göllere lagün adı da verilir.
Ülkemizde, Büyük ve Küçük Çekmece gölleri, Durusu (Terkos) gölü, Çukurova deltasındaki Akyatan gölü kıyı set gölleridir.

BÜYÜK ÇEKMECE DURUSU(Terkos) AKYATAN GÖLÜ
e. Moren Set Gölü: Buzullardan çıkan suların önünün moren setleri ile kapatılması sonucu oluşan göllerdir. En fazla K.Batı Avrupa’da görülür.
B. YAPAY GÖLLER: Elektrik enerjisi elde etmek, sulama ve içme suyu temin etmek veya su baskınlarını önlemek amacıyla vadi önlerinin insanlar tarafından çeşitli setlerle kapatılması sonucu oluşan yapay göllerdir.
Barajlardan yararlanma yolları:
1-İçme ve kullanma suyu sağlama,
2-Elektrik enerjisi üretmek,
3-Tarım alanlarını sulamak,
4.Su taşkınlarını önlemek.
KONU İLE İLGİLİ TAVSİYELER:
Konu ile ilgili en çok tercih edilen soru göllerin sularının özelliklerinin belirlenmesinde etkili olan faktörler.Farklı göller verilerek bu göllerden birinin sularının tatlı olduğu belirtilir bunun nedeni sorulur cevabı gideğeninin olmasıdır.Yine konu ile ilgili olarak gölelr verilerek oluşum şekilleri sorulabilir.Dünyada oluşum olarak göllerin çoğunluğu tektonik göllerdir bilgisi önemlidir.Yine Akdeniz bölgesindeki karstik göller ile set gölleri (Tortum sera Abant yedi göller bafa )gibi göller şıklarda tercih edilir.
AKARSULAR ve ÖZELLİKLERİ
Kaynak suları, yağışlar, kar ya da buz erimeleri ile oluşan ve bir yatak boyunca akan sulara akarsu denir. Akarsular küçükten büyüğe doğru dere, çay, öz, ırmak ve nehir şeklinde sıralanır. Bir akarsuyun doğduğu yere akarsu kaynağı, döküldüğü yere akarsu ağzı denir.

Resim Kaynak: www.cografyatutkudur.com
Akarsuyun akımının yıl içerisinde gösterdiği değişmelere rejim denir. Bir akarsuyun rejimini belirleyen en önemli faktör havzasındaki yağış rejimidir.
1-Rejimlerine Göre Akarsular
Türkiye akarsu haritası için tıklayınız
Akarsuyun rejimi ikiye ayrılır;
Düzenli Rejim: Yıl içerisinde su seviyesinde fazla değişme olmayan akarsuların rejim tipidir. Ekvatoral bölgedeki Amazon ve Kongo nehirleri ile Batı Avrupa’daki nehirler düzenli rejime sahiptirler.

AMAZON KONGO

Düzenli ve düzensiz rejim grafikleri
Düzensiz rejim:Akımı aylara ve mevsimlere göre büyük değişmeler gösteren akarsuların rejim tipidir.Orta enlemler karaların iç kısımlarındaki nehirlerden İndus, Ganj ve Sarıırmak düzensiz rejime sahiptirler.

İNDUS GANJ
Akarsuyun rejimini etkileyen faktörler;
•Yağış rejimi ve şekli
•Havzanın genişliği
•Buharlaşma şartları
•Barajlar ve bitki örtüsü
2. Beslenme Kaynaklarına Göre Akarsular: Akarsular yağmur, kar ve buz, kaynak ve göl suları ile beslenirler. Havzası geniş olan akarsular bu kaynakların bir kaçı ile birden beslendiği için karma rejimli akarsular olarak adlandırılırlar.
a) Yağmur Suları İle Beslenen Akarsular: Akdeniz ikliminin görüldüğü yerlerde, akarsularda yazın seviye düşmesi,kışında seviye yükselmesi görülür.Karstik kaynaklarla beslenen akarsularda, seviye düşmesi fazla olmaz. Akdeniz akarsu rejimi, barajın olmadığı akarsu veya kolunda görülür. Örnek: Baraj olan Seyhan-Ceyhan-Gediz-Manavgat gibi akarsular doğal özelliğini kaybetmiştir.
b) Kar ve Buz Suları İle Beslenenler: Bu rejim, yağışın büyük bölümünün kar şeklinde düştüğü yüksek dağlardan kaynağını alan akarsularda görülür. Örnek: D. Karadeniz ve D. Anadolu akarsuları. Bu tip akarsularda, akım seviyesi Mart- Ağustos arasında yükselir, kışın düşer.
c) Kaynak sularıyla beslenenler: Örnek: Manavgat ve Köprücay’dır.
d) Gölden çıkan akarsular:
v Beyşehir gölünden çıkan ve Konya arazisini sulayan Çarşamba suyu
v Eğirdir gölünden çıkan Kovada çayı.
v Manyas gölüne ulaşıp, tekrar gölden çıkan Koçaçay
v Ulubat gölünü ulaşıp tekrar gölden çıkan Kemalpaşa- Orhaneli
v Erzurum ovasının doğu ve güneyindeki bataklık ve göllerden çıkan Karasu
v Çıldır gölünden çıkan Arpaçay
e) Karma rejimli akarsular: Ülkemizdeki büyük akarsulardan Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya, Fırat ve Dicle önemli karma rejimli akarsulardandır.bu tür akarsular, farklı iklim bölgelerinden beslenir.
3. Döküldüğü Yere Göre Akarsular: Kollarıyla birlikte bir akarsuyun sularını topladığı sahaya havza denir.
Akarsu havzaları ikiye ayrılır:
a. Kapalı Havza: Sularını denize ulaştıramayan akarsuların havzalarına kapalı havza denir. Kapalı havzaların oluşmasındaki temel etken yer şekilleridir. Sıcaklık ve nem koşulları da kapalı havzaların oluşmasında etkilidir.
a) İç Anadolu Kapalı Havzaları:
1-Afyon, Akarcay havzası: Güneyde sultan dağları, Kuzeyde Emir dağları, kütlesi arasında çökme sonucu oluşmuş içinde Karamuk, Akşehir ve Eber göllerinin bulunduğu havzadır. Eber gölünün suları Akşehir’e dökülür. Akşehir’in suyu tuzlu, Eber’in suyu tatlıdır. Karamuk gölünün suları, bir düden vasıtasıyla Eğirdir gölüne dökülür.
2-Konya kapalı Havzası: Güneyde Toros dağları, kuzeyde Obruk platosu ile çevrilidir. Bu havzada Beyşehir gölünden gelen Çarşamba suyu dökülür. Bu havzaya dökülen akarsular, tuzlu bataklıkları besler.
3-Tuzgölü havzası:
Tuzgölü çevresi, çökme sunucu oluşmuştur. Havzanın çevresindeki yüksek sahalardan gelen kısa boylu akarsular. Tuz gölüne dökülür.
b) Göller Yöresi Kapalı Havzaları:
1-Burdur gölü havzası: Çevreden gelen bir çok geçici akarsu ile, Tefenni ovasından gelen Eren çayı dökülür.
2-Acıgöl Havzası:Doğudaki Söğüt dağlarından kaynağını alan geçici akarsular dökülür.
Not: Göller yöresinde ayrıca Salda, Yarışlı, Burak ve Kestel gölleri kapalı havza özelliği taşır.
c) Van kapalı havzası:
Van gölünün güneyinde Bitlis, kuzeyinde ise volkanik dağlar uzanır.Van gölü, Nemrut dağından çıkan lavlar sonucu oluşmuştur. Van gölünün suyu sodalıdır.

Türkiyenin akarsu havzaları harita çalışması için tıklayınız
NOT: Aras ve Kura ırmakları da kapalı havza özelliği gösterir.Çünkü Hazar Denizine dökülürler ve Hazar denizi bir göldür.
b. Açık Havza: Sularını denize ulaştırabilen akarsuların havzasına açık havza denir.
KONU İLE İLGİLİ TAVSİYELER:
Konu ile ilgili olarak akarsu rejimini etkileyen faktörler soru olarak karşımıza çıkabilir.Yada Türkiye yada dünya üzerinde akarsuların rejim karşılaştırmaları sorulabilir.Öncelikle rejim konusunda şu bilinmelidir yıl içerisinde su miktarı çok fazla azalmıyor yada artmıyorsa düzenli rejim yıl içerisinde değişik dönemlerde azalma ve artma gösteriyorsa bu bir seferlikte olsa rejim düzensiz olur.Yine Türkiye için Karadeniz özellikle doğu Karadeniz akarsuları için düzenli rejim yorumu yapılır.Yine buna ilaveten Akdeniz bölgesinde Manavgat düzenli rejim olarak nitelendirilebilir.Yıl içerisinde suyun azalmaması temelde iki nedene dayanır yağış rejimi ve beslenme kaynaklarının bolluğu.Yukarıda verdiğim akarsulardan doğu Karadenizde düzenli olması daha çok yağış rejimi ile Manavgat ise kaynak sularıyla beslendiği için yıl içerisinde kurak dönemlerde dahi çok fazla su kaybına uğramaz.Son olarak dünya üzerinde akarsuları yorumlar iken iklim özelliklerine dikkat edilmelidir.Yağış rejimi düzenli olan Ekvatoral ve Okyanusal iklimin etkili olduğu alanlardaki akarsular için düzenli yorumu yapılabilir Amazon,Kongo Batı Avrupa akarsuları gibi.Bunun dışında savan,muson,çöl,karasal,iklimlerde belirli dönemlerde ciddi su azalış ve artışları olur bu nedenle düzensizdir.
YER ALTI SULARI VE KAYNAKLAR
Yağışlarla yeryüzüne inen suların bir kısmı akışa geçer, bir kısmı buharlaşır, bir kısmı bitkiler tarafından tutulur ve bir kısmı ise toprağa sızar. Yeraltı sularının oluşabilmesi için yüzeysel suların yeraltına sızması gerekir. Yeraltına sızan sular geçirimsiz bir tabaka üzerinde birikir ve yeraltı sularını oluşturur. Yer altı suyu taşıyan tabakalara akifer adı verilmektedir. Yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yerlere ise kaynak ismi verilir.

Yeraltı suyunun miktarını ve beslenmesini, yağış miktarı, yüzeyin eğimi, bitki örtüsü ve taşların geçirimlilik özelliği belirler.
Suların yeraltına sızmasını etkileyen faktörler:
1.Arazinin geçirimlilik derecesi,
2.Yağış miktarı,
3.Yağışın şekli,
4.Sıcaklık ve buharlaşma,
5.Arazinin eğimi,
6.Bitki örtüsü.
Yağmur ve kar sularını yeraltına kolay sızdıran taşlara geçirimli taşlar denir. Geçirimli taşların başlıcaları, kumtaşı, çakıl taşı, kalker ve bazalttır. Geçirimli taşlarda oluşan tabakalardan geçerek dibe sızan sular geçirimsiz taşlardan oluşan tabaka üzerinde birikir. Geçirimsiz taşların başlıcaları, kil, şist, marn, granittir.
Özellikle arazinin geçirim derecesi etili olmaktadır. Geçirimsiz arazilerde sular yeraltına fazla sızamamakta, geçirimli ve kayaların gözenekli bir yapıda olduğu arazilerde sızma fazla olmaktadır. Özellikle yağışın çok ve arazinin geçirgen ve gözenekli olduğu yerler yer altı sularının çok olduğu alanlardır.
Yeraltı sularını besleyen kaynaklar:
1-Yağışlar,
2-Akarsular ve göller,
3-Eriyen kar ve buz sularıdır.
Yeraltı suları kayaların çatlaklarından veya tabakaların yamaç, vadi, faylar tarafından kesildiği yerlerden, ya da çeşitli şekillerde insanların açtığı kuyulardan yeryüzüne çıkar. Yeraltı sularının kendiliğinden yüzeye çıktığı yerlere de “kaynak” ( Göze, eşme, memba, pınar) denir.
Kaynak sularının kalitesi, suyun geldiği yerdeki kayanın kimyasal özelliğine bağlıdır. Silisli kayalardan çıkan kaynak suları, çözünmüş kireç içermediği için içme suyu olarak kullanılmaya uygundur. (Örneğin Uludağ, İzmir, Tokat, Niksar olduğu gibi). Kireçli arazilerden çıkan kaynak suları kireçli, jipsli arazilerden çıkan kaynak suları acı olduğu için içme suyu olarak kullanılmaya elverişli değildir.
Yeraltı sularının önemi:
1- İçme ve kullanma suyu temininde,
2- Yarı kurak ülkemizde yaz kuraklığında tarım alanlarının sulanması,
3- Sağlık ve turizm açısından önemli yeri vardır.
4- Kültür balıkçılığı ve son yıllarda paketlenip ihracatta önemli yer tutar.
KAYNAK ÇEŞİTLERİ ve ÖZELLİKLERİ
Yamaç (Vadi) Kaynağı
Yeraltına sızan suların bulunduğu tabakanın birvadi tarafından kesilmesi ile oluşan kaynaktır. Genellikle vadi yamaçlarında görülür.

Karstik Kaynak (Voklüz)
Karstik sahalarda kalker tabakaları arasındaki boşlukları doldurmuş olan yer altı sularının yüzeye çıktığı kaynaktır. Bol miktarda kireç içeren bu kaynakların suları genellikle sürekli değildir. Yağışlarla beslendikleri için karstik kaynakların suları soğuktur.

Şekillerin büyük hali için üstüne tıklayınız.
Fay Kaynağı
Geçirimli tabakalarda toplanan yeraltı sularının kırık hattını takip ederek yeryüzüne ulaşmasıyla oluşan kaynaklara fay kaynağı denir. Fay kaynaklarını suları genellikle sıcak olduğu için kaplıca ve ılıca adını alır.

Resimler kaynak: www.kayiben.blogspot.com
Yerkabuğunun derinliklerinden geldiği için suları sıcak olan kaynaklara kaplıca ve ılıca denir.Bu kaynakların suları 36° den (insan bedeninin sıcaklığından) düşükse ılıca yüksekse kaplıcadır.Bu sular geçtikleri taş ve tabakalardaki çeşitli mineralleri eriterek bünyelerine aldıkları için mineral bakımından zengindir.
Gayzer
Volkanik bölgelerde basınç altında ısınan yeraltındaki suyun, belirli aralıklarla fışkırması ile oluşan kaynaklardır.Yeni Zelanda ve İzlanda'da yaygındır.
Artezyen Kaynağı
İki geçirimsiz tabaka arasında sıkışmış olan yeraltı sularının üstteki tabakanın delinmesine bağlı olarak fışkırarak yeryüzüne çıkan basınçlı yeraltı sularının oluşturduğu kaynaklardır.
www.harunyahya.org/.../res/artezyen.jpg
Konu ile ilgili tavsiyeler
Genel olarak şekilleri verilerek hangi tür kaynak oldukalrı sorulabilir.Yine kaynak sularının özellikleri sorulabilir.Karstik kaynaklar kireç bakımından zengindir bilgisi önemlidir.Artezyen basınçlı bir kaynak çeşididir.Gayzer de ise sıcak buhar ve su şeklinde püskürür.
Yer altı suları bol yağış alan geçirimli arazilere sahip alanlarda yaygındır.
NÜFUS VE NÜFUS SAYIMLARI
Nüfus, belirli bir zamanda sınırları tanımlı bir bölgede yaşayan insan sayısıdır. Sözcük çoğunlukla insan sayısını belirleyen bir kavram olarak kullanılır.
Nüfus, sayımlar yoluyla belirlenir. Nüfus sayımları seçmenlerin belirlenmesinin yanı sıra başka pek çok amaç için de yapılmaktadır. İlk nüfus sayımlarının temel amacı askeri gücü belirlemek, vergilendirme için kolaylık sağlamaktı ve yalnızca erkekler dikkate alınıyor, kadınlar ve çocuklar göz ardı ediliyordu.
Düzenli sayımlar yakın tarihlidir. 14. yüzyılda modern ilk nüfus sayımları İskandinav ülkelerinin uygulamaları ile başlamıştır. Nüfus sayımları yoluyla bir yerleşim birimindeki insan grubunun demografik özellikleri ortaya konur. Yaş ve vücut yapısı, ekonomik ve sosyal durum gibi. Düzenli sayımlar, nüfusun artış hızı, ölümler, doğumlar ve göçler gibi demografik göstergelerin gidişatını belirlenmesine olanak tanır ancak tüm dünyada, her ülkenin farklı nüfus sayım uygulamaları (yineleme süresi, güvenirlik vb.) nedeniyle tüm dünya nüfusu hakkında sağlıklı verilere ulaşmak güçtür. 
20. yüzyıldan önce yapılan nüfus sayımlarının özellikleri
1- Bu sayımlar genel olarak çok dar amaçlara hizmet etmek için ( Asker ve vergi alma işlemleri) yapılmaktaydı.
2- Bu nüfus sayımları belirli aralıklarla yapılan periyodik sayımlar değildi.
3- Bu sayımlarda elde edilen bilgilerin bulunduğu istatistikler yeterince tutulmamış ve değerlendirilememiştir.
4- Bu sayımlarda ülkeler arasında bir birlik ve uygulamada ortaklık yoktu, dünya ülkeleri kendilerine göre değişik sayım yöntemleri kullanıyordu.
5- Bu sayımların sonuçları sıhhatli değildi ve düzenli olmadığı için dünya nüfusu hakkında yeterli bilgiler vermiyordu.
Modern nüfus sayımlarının amaçları
1. Okuma yazma bilmeyen nüfusun belirlenmesi ve buna göre okuma yazma seferberliğine başlanması,
2. İşsizlerin sayısının belirlenmesi ve buna göre iş sahalarının açılması,
3. Okula başlayacak çocuk sayısının belirlenmesi ve ona göre okul ve derslik yapılması,
4. Ülkelerin ihtiyacı olan öğretmen, doktor, mühendis vb. ihtiyacını belirlemek,
5. Ülkelerin nüfus artış hızını tespit etmek ve nüfus planlamasının yapılması veya nüfus artırma çalışmalarına başlanması,
6. Ülke kaynaklarının tespiti ve nüfusa göre kullanımının planlanması,
7. Ülkelerde meydana gelen nüfus hareketlerini tespit etmek ve bunun ortaya koyacağı sonuçlara gerekli önlemler almak,
8. Asker sayısı ve askerlik sürelerinin belirlenmesi,
NÜFUS SAYIMLARI NEDEN YAPILIR?
1- Nüfusun sayısını belirlemek,
2- Nüfusun özelliklerini ortaya çıkarmaktır.
Nüfus sayımları ile nüfusun sayısı ile bireylerin doğum tarihleri, doğum yerleri, eğitim durumları, cinsiyetleri, meslek durumları, nüfus artışı gibi bilgiler elde edilir. Buna nüfus istatistikleri denir. Nüfus istatistiklerinden faydalanarak nüfusun ortaya çıkarabileceği problemleri önceden tespit etmek ve bunlara önlem almak mümkündür.

Nüfus sayımının amacı: Sayımın uygulama tarihinde sınırlarımız içinde bulunan nüfusun büyüklüğünü, idarî bölünüşe göre dağılımını ve başlıca demografik, sosyal ve ekonomik niteliklerini tam ve doğru olarak tespit etmektir.
Bir ülkenin kalkınmasında alınan kararların amaçlanan hedeflere ulaşması için ülkenin mevcut kaynaklarının bilinmesi gerekir. Bu kaynakların en önemlisi insan kaynaklarıdır. Bir ülkede nüfusun miktarı, nitelikleri, yaş gruplarına göre, ekonomik faaliyetlere göre dağılımı, cinsiyet yapısı gibi özelliklerin bilinmesi gerekir. Bir ülkenin gerçekçi bir kalkınma planlaması ancak nüfusun niteliklerinin bilinmesi sayesinde yapılabilir. Modern nüfus sayımları da bu nitelikleri ortaya koymak için yapılmaktadır. Ayrıca nüfus artışının ortaya koyacağı sorunları önceden tespit etmek ve bunlara önlemler almak ve sorunları çözmek için gerekli planlamalar bu bilgiler sayesinde yapılabilmektedir.
Nüfus sayımlarında sorulan sorular şu üç özelliği ortaya çıkarmaya yöneliktir.
1. Nüfusun coğrafi dağılışı ortaya koymak,
2. Ev halkının yapısını ortaya çıkarmak
3. Kişilerin sosyal ve ekonomik özelliklerini ortaya çıkarmak.
Nüfus sayımları sonucunda;
1. Nüfusun sayısı,
2. Artış hızı,
3. Kır – kent nüfus özelliği,
4. Yaş gruplarına göre dağılım,
5. Cinsiyet durumuna göre dağılım,
6. Nüfusun eğitim durumu,
7. Nüfus hareketleri (İç ve dış göçler),
8. Aktif nüfus özelliği,( Üretici- tüketici nüfus)
9. -Nüfusun meslek gruplarına dağılımı yani sosyo ekonomik yapısı öğrenilir.
Bir ülkenin nüfusunun niteliklerini bilmesi, kalkınma önceliklerini belirlemesi açısından önemlidir. Nüfus bir ülke için önemli bir güç aynı zamanda kaynaktır. İnsan kaynağı planlı ve doğru kullanıldığı sürece ülkelerin kalkınmaları ve gelişmeleri oldukça kolay olmaktadır
Ülkemizde nüfus sayımları
Osmanlı İmparatorluğu döneminde istatistik çalışmaları, başlangıçta devlete belirli hizmetler yapmakla yükümlü memur ve sipahilere bırakılan gelir kaynaklarının nicelik ve değişmelerini saptamak amacıyla, 30–40 yıl gibi aralıklarla nüfus ve toprak sayımları yapılması şeklinde düşünülmüştür.
Osmanlı Dönemi öncesine ilişkin istatistik çalışmaları hakkındaki bilgilerimiz ise eksiktir.
İmparatorluk yeni kurulduğu sıralarda nüfusla birlikte tarım ve arazi konularında bilgi toplamaya özel önem verilmiş; 1326–1360 ve 1360–1389 yılları arasında toprak ve nüfus sayımları yapılmıştır.
Daha sonra Padişah Kanuni Sultan Süleyman genel bir sayım yaptırmaya teşebbüs ederek, bunun her yüzyılda bir tekrar edilmesini Kanunname’ye yazdırtmıştır. Tarihçiler bu dönem içinde 1566–1574 yıllarında Genel Nüfus ve Arazi Sayımı, 1608 yılında tekrar bir nüfus sayımı uygulandığını yazmaktadır.
Kemankeş Kara Mustafa Paşa Sadrazamlığı sırasında nüfus sayımlarının ülke için gereğini belirtmiş ve bunların otuz yılda bir tekrarlanmasını karar altına aldırtmıştır. Ancak sayısız savaş nedeniyle, bu süreye gereğince uyulmadığı gibi, sayım girişimleri sonuçlandırılamamış, fakat çalışmalara ve bilgi toplama faaliyetine devam edilmiştir.
19.Yüzyılın başından itibaren Âdemi Merkeziyet sistemine dayalı olarak merkezde her nezarette, taşrada ise vilayet ve kazalarda istatistik büroları açılmış ve bunların çalışmalarını takip ve kontrol etmek için de ayrı bir merkezi organ kurulmuştur.
Başarı ile sonuçlandırılan ilk Nüfus Sayımı 1831 yılında 2.Mahmut Döneminde yapılmıştır. Esas amacı askerlik yapabilecek halkın sayısı ve yeni vergi kaynaklarının saptanması olan bu sayımda, Rumeli ve Anadolu’da bulunan tüm İslam ve Hıristiyan erkek nüfus kapsanmıştır.
II. sayım 1844 yılında kadın nüfusu da kapsayan bir nüfus sayımı daha yapılmış, amacı da kimlik verilecek vatandaşları belirlemektir. 1854’te ise yeni bir nüfus sayımına daha girişilmişse de bunun sonuçlandırılması kabil olmamıştır. 1870 yılında yapılmasına karar verilen Genel Nüfus Sayımı da uygulanamamıştır. III. sayım 1874’te yapıldı, Tuna vilayetleri sayıldı, Trablusgarp ve Arabistan nüfusu tahmin edildi. Bu sayıma göre Anadolu’daki nüfus sayısı 12 milyon civarında idi.
Aynı dönemde Nüfus Sicili Nizamnamesi çıkarılmış ve ilk kez Nüfus Müdürlüğü kurularak nüfus tezkereleri ile doğum, ölüm, yer değiştirme olaylarının kaydına başlanmıştır. 1891 yılında Bab-ı Ali’de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş, istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır.
1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyeti sadarete bağlı istatistik Müdüriyet-i Umumiye’ si bünyesinde toplanmış, kanunun uygulamasına bir yıl devam edildikten sonra kaldırılmış ve eski sistem Cumhuriyete kadar devam etmiştir.
Cumhuriyetten Sonra Nüfus Sayımları
“Efendiler, nüfus meselesi bir memleketin en önemli hayati meselelerindendir. İdarî, askerî, malî ve iktisadi meselelerde memleket nüfusunun gerçek sayısını bilmek ne kadar gerekli ise her sene yapılacak istatistiklerle nüfusun artış veya azalış miktarı anlaşılmadan artış nedenlerinin devam ettirilmesi ve azalış nedenlerinin yok edilmesi için tedbir almanın mümkün olmayacağı bellidir. Bundan dolayı yeniden nüfus sayımı yapılmasına pek acil ve kesin bir lüzum muhakkaktır.” ATATÜRK
Cumhuriyetin ilanından sonra, Türkiye’nin karşılaştığı önemli ihtiyaçlardan biri de ülkemizde yaşayan nüfusun sayısının, sosyal ve ekonomik niteliklerinin bilinmesi olmuştur.

Başvekalet Merkezi İstatistik Müdüriyet-i Umumiyesi, Müdür-i Umumi
M. Camille Jacquert (Başkan), I. Muavin Celel Bey ve Çalışma Arkadaşları, 1928
Ülkemizde ilk düzenli sayım cumhuriyet döneminde 1927’ de yapıldı. İkincisi 1935 ‘de yapıldı. Bundan sonra her beş yılda bir yapılarak devam edildi.1990 ‘dan sonra ise her 10 yılda bir yapılması yönünde karar alındı. Seçimler nedeniyle listeleri yenilemek için 1997’de bir nüfus sayımı daha yapıldı.
DÜNYA NÜFUSUNUN TARİHSEL ARTIŞI VE DEĞİŞİMİ
Nüfus artışını etkileyen faktörler:
1- Doğumlar.
2- Ölümler,
3- Göçler,
4- Ülkenin sınırlarındaki değişiklikler.

Doğum Ölüm Göç
Bu resimlerde göç dünya nüfusu için değil bir bölge nüfusu için verilmiştir.Göç dünya nüfusunu değiştirmez...4.maddede aynı şekilde bir bölge nüfus artışı için.Eğitim sağlık hizmetleri gibi etkenler ise doğum ölüm oranları içerisinde düşünülmüştür.
Dünya nüfusu tarih boyunca sürekli artmıştır. Artış oranları başlangıçta yavaş iken günümüze doğru artış oranları hızlanmış, son birkaç asır içinde hızlanmış adeta katlanarak artmaya başlamıştır.

Avcılık Yerleşik hayat Sanayi İnkılabı
İlk zamanlarda insanlar toplayıcılık ve avcılık ile geçim sağladığı dönemlerde yeryüzündeki herhangi bir saha ancak küçük insan gruplarını besleyebilmekteydi. Bu durumda insan nüfusunun ister istemez artışının yüksek olması beklenemezdi.
İnsanlar yerleşik hayata geçmesi, tarım toplumuna geçişle küçük sahalarda daha fazla nüfusu besleyebilir duruma gelmiştir. Ayrıca sanayi toplumuna geçiş ve üretimin artması ve ekonomilerin büyümeleri, yeni alanların keşfedilmesi ve uygun olmayan alanların yerleşime açılması, beslenme barınma ve sağlık koşullarındaki iyileşmeler, insanın ömrünün uzaması ile insanlığın nüfus artışı ve sayısı günümüze doğru sürekli artarak gelmiştir.
Dünya nüfusu sürekli artacak mı?
Saniyede 2–3 kişi dünya nüfusuna eklenmektedir.Dakikada yaklaşık 140 insan dünya nüfusuna eklenmektedir.Günde yaklaşık 200.000 kişi dünya nüfusuna eklenmektedir
Her ay yaklaşık 6 milyon insan dünya nüfusuna eklenmektedir. ( Bir G.Doğu Anadolu Bölgesi Nüfusu kadar)Her yıl yaklaşık 73 milyon insan dünya nüfusuna eklenmektedir. ( Yaklaşık Türkiye nüfusu kadar)
İnsan nüfusunun artışı günlük ölüm ve doğumların incelenmesiyle belirlenebilir. Her gün 328.000 doğum olurken 134.000 ölüm olduğu hesaplanmaktadır. Her gün insan nüfusu 200.000'e yakın artmaktadır.
Yıllar Dünya nüfusu
1000 310 milyon
1250 400 milyon
1650 500 milyon
1700 610 milyon
1750 790 milyon
1800 980 milyon
1850 1.260 milyar
1900 1.650 milyar
1910 1.750 milyar
1920 1.860 milyar
1930 2.070 milyar
1940 2.300 milyar
1950 2.520 milyar
1960 3.020 milyar
1970 3.700 milyar
1980 4.440 milyar
1990 5.270 milyar
2000 6.060 milyar
Sayfa 60 Kitabınızdaki Yıllara göre Dünya Nüfusu Verilerinin Değerlendirilmesi
1950 li yıllardan sonra dünya nüfusunda belirgin bir artış meydana gelmiştir.
Dünyada özellikle 1800 yılından sonra dünya hızlı bir nüfus bir artış dönemine girmiştir. Dünyada nüfus on bin yıldır artışını sürdürmektedir.En fazla nüfus artışı son 200 yılda olmuştur. Halen dünya nüfus artışı sürmektedir.

1930- 1950 yılları arasında nüfus artışında yavaşlama meydana gelmiş.
Bunun nedenleri :
Bu dönem dünyada siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar dönemidir.

1.ve 2. dünya savaşları
Bunun öncesinde 1914- 1918 yılları arası yaşanan 1. Dünya Savaşı ve bunun ortaya koyduğu ekonomik, siyasi ve sosyal yıkımların etkisi henüz bitmeden dünyanın 1930 lu yıllardan sonra başlayan siyasi çekişmeler ve 1940 ta başlayan II. Dünya savaşı yıllarının ortaya koyduğun siyasi sosyal, ekonomik sorunlar, mal ve can kayıpları ve hastalık ve ölümlerdir. Bu yıllarda güvende olmayan insanlarda doğumlar azalmış, genç nüfus silâhaltında oluğu evlilikler azalmış ve savaşın yol açtığı yıkımlar ve can kayıplarıdır.
1960 yılından sonra dünya nüfusu daha hızlı bir artış sürecine girmesinin nedenleri :
1-Tarımdaki Gelişme ve Endüstrileşme: Tarım ve endüstri alanındaki gelişmelere yasam koşullarının iyileşmesini sağlamıştır.

Böylece kötü beslenmeden kaynaklanan ölümler azalmıştır.(Gelir düzeyinin artması, Beslenme düzeyinin artması)
2- Tıp Bilimindeki gelişmeler: Tıp bilimindeki gelişmelere bağlı olarak doğum oranlarının artması ve ölüm oranlarının azalması nüfus artışına yol açmıştır.

(Aşılama çalışmalarının artması, Bulaşıcı hastalıklara karşı etkili ilaçların bulunması),
3-Teknolojik Gelişmeler: Teknolojik gelişmeler, yasam koşullarını iyileştirerek, nüfus artışına dolaylı olarak etki eder.

4-Kadınların eğilim düzeyinin ve ekonomik bağımsızlıklarının artması,

5- Güvenli ve yeterli su imkânlarının artması,
Nüfus patlaması:
Dünyada sanayi inkılâbından sonra başlayan hızlı nüfus artışının 1950 den sonra kısa bir sürede katlanarak büyümesi olayına nüfus patlaması adı verilmektedir.
DÜNYA NÜFUSUNDA MEYDANA GELEN ARTIŞ DÖNEMLERİ
Paleolotik ve Neolitik dönemde ortalama insan ömrü 30 yıl civarındır.
Dünyanın nüfus sayısı tarih boyunca sürekli artarak günümüze kadar gelmiştir.
Nüfus bilim uzmanları dünyanın nüfus artış artışının üç büyük sıçrama dönemi yaşayarak günümüze geldiğini belirtmektedirler.
I. Sıçrama: Günümüzden 2 milyon yıl önce insanların alet yapmayı keşfetmesiyle, yaptıkları alet aletlerle yabani hayvanlarla mücadele etmeyi, onları daha iyi avlayarak daha iyi beslenmeye başlaması ile çoğalma içine girmişlerdir.

II: Sıçrama: İnsanoğlu yaklaşık 10.000 yıl önce yerleşik hayata geçişle yapmıştır. Bu dönemde insanlar tarım toplumuna geçişle birlikte, toprağı ekip biçmeyi, çeşitli ürünler yetiştirmeyi ve bunları stok yaparak kış dönemlerinde de rahat ve bol beslenmeyi, ayrıca hayvanları evcilleştirerek onların ürünlerinden faydalanmayı öğrenmiş ve daha fazla insanın beslenmesine yetecek bir ortama kavuşmuşlardır.

Not: Bu dönemlerde insanların sık yaşadığı ve yoğunlaştığı alanlar oluşmuştur. Ancak bu yoğun alanlar fazla yer tutmuyordu. Sanayi inkılâbına kadar bu küçük alanların dışında dünyanın büyük kısmı nüfus yönünden boş bir yapıda bulunuyordu.
III. Sıçrama: Dünya nüfus değişiminde III. sıçrama sanayi inkılâbı sonrasında gerçekleşti. Bu dönemde kurulan sanayiler, işlenen kaynakların artması, üretimin artması, beslenme ve barınma gibi ihtiyaçların bollaşması ve ucuzlaması yanında ülke ekonomileri ve gelişti, İnsanların alım güçleri arttı, gelişen teknoloji ile doğal şartlarla daha iyi mücadele edilmeye başlandı.

Dünyada yeni alanlar tarıma ve yerleşmeye açılmaya başlandı, Gelişen teknoloji ve bilim sayesinde hastalıklarla daha iyi mücadele başladı. Bu da ölümleri azaltıp, insan ömrünü uzatmaya başladı. Ölümlerin azalması yanında doğumlar aynen devam edince hızlı bir nüfus artışı doğal sonuç olarak ortaya çıktı. Dünya 1800’lü yılların ortasında 1 milyar nüfusu aştı.
Özellikle 1750- 1850 yılları arasında en yüksek artış Avrupa’da olmuştur.
NEDENİ:
Dünyada sanayi inkılâbı Avrupa ülkelerinde başlamıştır. Batıda tıp, sağlık koruma, yaşam düzeyi ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak ömür uzamış ve nüfus hızla artmıştır.
Avrupa ve Kuzey Amerika’da bu yıllarda başlayan ölüm hızının düşmesi gelişmekte olan ülkelerde günümüzde hızla devam etmektedir. Gelişmemiş ülkelerde 1950–1990 arasında çocuk ölümleri üçte iki oranında azaldı. 41 yaşı bulmayan ömür süresi 60 yıla çıktı. Gelişmiş ülkelerde bir asırda varılan bu noktaya üçüncü dünya 40 yılda geldi.
Ortalama ömrün 50- 60 yaş civarında olan yoksul ülkeler ile yaş ortalaması 75 civarında olan gelişmiş ülkeler arasındaki fark, özellikle sağlık alanındaki gelişmeler, bulaşıcı hastalıkların azalması ve iktisadi krizler nedeniyle yavaş yavaş kapanmaktadır.
Batıda tıp, sağlık koruma, yaşam düzeyi ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak gerçek bir demografik devrim meydana gelirken, insanların sayısı ile birlikte yaşam süreleri ile doğum oranları da değişmiştir. Önceleri ölüm oranındaki gerileme, yüksek bir doğum oranıyla birleşerek önemli bir nüfus artışına yol açmış, daha sonra ölüm oranı düşmeye devam ederken doğum oranındaki düşüş nüfusu dengeye kavuştururken aynı zamanda nüfusu yaşlandırmıştır.
1950- 2000 yılları arasında dünyada çok hızlı bir nüfus artışı meydana gelmiş adeta nüfus patlaması yaşanmıştır. Dünya nüfusu hızla artmasına rağmen 1970 lerden sonra batıda nüfus artışı yavaşlamaya başlamıştır. Hızlı nüfus artışı daha çok gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde devam etmektedir.
Gelişmiş ülkelerde nüfus artışı oldukça düşüktür.
BUNUN NEDENLERİ:
1- Ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi ve eğitim seviyesinin yüksek olması,
2- Şehirleşme ve sanayileşmenin etkisi,
3- Nüfus planlamasının uygulanması ve sonuç vermesi,
4-Kadınların çalışma hayatına girmiş olması,
Sanayi devrimi ile başlayan hızlı nüfus artışı sonucunda dünyada son 200 yılda 7,5 kattan fazla artarak 800 milyondan 6 milyara çıkmıştır.
Dünya nüfus artışı bu günkü tahminlerle;
2010 da 6,8 milyara, 2020 de 7,5 milyara,
2030, da 8,1 milyara, 2040 da 8,6 milyara,
2050 de 8,9 milyara, 2075 yılında da 9,2 milyara,
Gelecekte yüksek gelirli ülkelerin 1989–2025 yılları arasındaki nüfusları birkaç milyonluk bir artış göstereceği sanılmaktadır (% 0,9).Gelişmekte olan ülkelerde artışın daha fazla olacağı görülmektedir. Suriye’nin nüfusu 12 den 36 milyona, Türkiye’nin 62 den 92 milyona, Pakistan’ın 110 dan 279 milyona, Çin’in 1,114 milyondan 1,597 milyona, Hindistan’ın 833 milyondan 1,350 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir.
Dünya nüfus artışının ortaya koyduğu sonuç şudur: Düşük ve orta gelirli ülkelerde nüfus artış hızı yüksektir.
KONU İLE İLGİLİ TAVSİYELER:Dünyada nüfusun tarihsel gelişimi ile ilgili olarak çıkabilecek sorular.
1-Kitabınızda verilen panoda belirli dönemler belirtilmiş ve bu dönemlerdeki artış ve azalmaların sebebleri sorulabilir.
2-Dünya nüfusundaki üç önemli sıçrayış ve sebebleri soru olarak gelebilir.
3-En fazla artışın başladığı dönem,artışın düştüğü 1930 1950 arası dönemin özellikleri,Sanayi devrimini artışa etkileri,1970den sonraki avrupadaki düşüşün sebebleri tercih edilen sorular olur sevgili gençler…
NÜFUS PİRAMİTLERİHerhangi bir yerin nüfus özelliklerini göstermede temel amaçlardan biride nüfusun yaş ve cinsiyet yapısını gösteren piramitlerdir.Ayrıca bir ülkenin veya bölgenin nüfus piramitlerine bakılarak o alandaki nüfus hareketleri,nüfus özellikleri,yaş gurupları,cinsiyet durumu ekonomik alanın özellikleri hakkında bilgi sahibi olunabilir.
Nüfus Piramitlerinin Anlattıkları
1. Nüfus sayısını
2. Cinsiyet durumunu
3. Nüfusun yaş gruplarına dağılımını
4. Ortalama yaşam süresini
5. Doğum ve Ölüm oranlarını
6. Nüfustaki hareketlenmeleri hakkında bize bilgi verir. Bizde bu bilgileri kullanarak ülke hakkında tahminlerde ve yorumlarda bulunabiliriz.
Piramitler ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle doğrudan ilgilidir. Ülkelerin ekonomik durumu, aynı zamanda sağlık ve eğitim seviyeleri ile ilgili fikir verir.Nüfus piramitleri, bir ülkenin geri kalmış, gelişmekte olan yada gelişmiş olduğunun bir göstergesidir.Nüfus piramitleri ülke nüfusunun cinsiyet dağılımı hakkında bilgi verir.


GERİ KALMIŞ ÜLKE

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE

GELİŞMİŞ SANAYİ ÜLKESİ

GELİŞMİŞ VE NÜFUS AZALTICI POLİTİKA UYGULAYAN ÜLKE

GELİŞMİŞ NÜFUS ARTTIRMAYA ÇALIŞAN ÜLKE

Nüfusun yaş guruplarına göre dağılışı:
Nüfus piramitlerinde yaş gurupları genel olarak 0-14yaş arası çocuk15-64 yaş arası yetişkin 65 yaş üzeride yaşlı nüfus olarak kabul edilir.
Nüfusun yaş guruplarına göre sayısının bilinmesi insanların ihtiyaçlarını ve sosyal durumlarını belirlemek bakımından önemlidir.Çünkü nüfus ,yaş itibariyle çalışan ve çalışmayan (bağımlı nüfus)nüfustan oluşur.
Doğum oranı yüksek olan ülkelerde çocuk ve genç nüfus oranı fazla,yaşlı nüfus oranı ise azdır.Bu durumda bağımlı nüfus oranı yüksektir.15-64 yaşa arasındaki nüfus çocuk ve yaşlı nüfusa bakmak zorunda aynı zamanda devletin ilerlemesi için çalışmak durumunda kalır.Bu tür ülkeler daha çok gelişmemiş yada gelişmekte olan ülkelerde görülür.
Çocuk yaştaki nüfusun fazlalığı hem aile hemde ülke kalkınmasını olumsuz etkiler.Doğum oranlarının az olduğu gelişmiş ülkelerde çalışan nüfus oranı fazla olduğu için bağımlı nüfus azdır .
Nüfusun yaş yapısını belirleyen etmenler:Doğum oranı ana etmendir.Bunun dışında savaşlar,göçler ve salgın hastalıklar etkili olabilir.
Nüfusun cinsiyet durumu:
Nüfusun kadın ve erkek nüfus olarak dağılımına nüfusun cinsiyet yapısı denir. Hemen her ülkede erkek ve kadın sayısı birbirine yakındır.Herhangi bir yerdeki kadn erkek oranını doğal süreç belirler.
Savaş dönemlerinde erkeklerin ölmesi veya erkek nüfusun ekonomik nedenlerle göç etmesi bu dengeyi bozar.
Nüfusa bağlı ülkelerin gelişmişlik düzeyi:
Genel olarak gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı doğum oranı fazladır.Genç nüfus fazladır.bağımlı nüfus fazladır.Gelişmiş ülkelerde ise nüfus artış hızı yavaş doğum oranı düşük çocuk yaştaki nüfus azdır.
Geri Kalmış Ülkelerin Ortak Özellikleri

1. Geri kalmış ülkeler; sanayileşememiş, nüfusunun büyük bölümü tarımda çalışan ülkelerdir. Yoksul ülkelerdir. Ülke nüfusun büyük bölümü köylerde yaşar. Kentleşme oranı düşüktür. Kişi başına yıllık milli gelir, çoğunlukla 2000 doların altındadır.
2. Eğitim hizmetleri,
3. Sağlık hizmetleri,
4. Beslenme imkanları,
5. Barınma hizmetleri yetersizdir.
6. İç göç ve dışarıya göç fazladır.
7. Geri kalmış ülkelerin nüfus piramidi üçgene benzer.
8. Geri kalmış bir ülkede nüfus kırda yoğunlaştığı için doğum oranları fazladır.
9. Sağlık hizmetleri yetersiz olduğundan, bebek ve çocuk ölümleri fazladır.
10. Gene olumsuz sağlık koşulları nedeniyle, ortalama yaşam süresi kısadır. Yaşlı nüfus oranı düşüktür.
11. Sağlık hizmetlerinin yanı sıra, eğitim hizmetleri ve beslenme şartları yetersizdir.
12. Çocuk ve genç nüfus, ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturur.
Gelişmekte Olan Ülkelerin Ortak Özellikleri

1. Tarımda makineleşmenin artması ve kentte sanayileşme ve dolayısıyla iş imkanları köyden kente göçü artırmaktadır.
2. Ülke sanayileşmektedir.
3. Tarımsal nüfus ve dolayısıyla kır nüfusu her geçen gün azalmaktadır.
4. Nüfusun büyük bölümü bir veya daha fazla kentte yoğunlaşmıştır. Kentleşme hızlanmıştır.
5. Ülkenin gelişmesine bağlı olarak, kentlerde; hastane, okul, konut imkanı fazlalaşmış sağlık, eğitim, barınma şartlarında, düzelme görülmektedir.
6. Ülke nüfusu, doğal artış ile bir süre daha artar. Kentleşme hızlandıkça doğum oranı da zamanla azalır, ayrıca bebek ölümlerinde azalma ve ortalama yaşam süresinde artış söz konusudur. Bunlarda ülke nüfusunu artıran diğer nedenlerdir
7. Gelişmekte olan ülkelerin nüfus piramidi üçgen şeklinden çok çan eğrisine benzemeye başlamıştır.
8. Gelişmekte olan ülkelerde, doğum oranlarında azalma dikkat çeker. (Tunus, 2000)
9. Ortalama yaşam süresi artmıştır. Ülkenin nüfus piramidinde artık 60 yaş sonrası, önemli bir orana sahiptir.
10. Orta yaş ve yaşlı nüfus, genç nüfusa göre oransal olarak artmaya başlar. (Brezilya, 2000)
11. Ülke geliştikçe, nüfus piramidi de, gelişmiş ülkelere özgü olan çan eğrisi şekline dönüşür.
Gelişmiş Ülkelerin Ortak Özellikleri
1. Gelişmiş ülkelerde, nüfusun büyük bölümü sanayi sektöründe ve hizmet sektöründe çalışır.
2. Tarımda çalışan nüfus ortalama olarak % 2 - % 5 oranındadır. Tarımsal üretim fazladır.
3. Eğitim, sağlık, altyapı, barınma hizmetleri oldukça gelişmiştir.
4. Kent nüfus oranı % 95 civarındayken, kır nüfusu % 5 civarındadır.
5. Ülke içi nüfus hareketleri, yani iç göç çok düşük oranlardadır.
6. Dış göç alımı, ülke dışına göç verme oranından çok daha fazladır.
7. Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidi çan eğrisine benzer
8. Doğum oranları düşük, bebek ve çocuk ölümü çok azdır. Ortalama yaşam süresi fazladır.
9. Doğal nüfus artış hızı düşüktür.
10. Zengin ülkelerdir.
11. Nüfusun yaşlanması söz konusudur.
12. Toplam nüfusunun önemli bir bölümünü orta yaş ve yaşlı nüfus grubu oluşturur.
13. Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidinde 80’li, 90’lı yaş grupları önemli bir yer tutar.
14. Gelişmiş bir ülkede piramidin tabanı ile önceki dönemler arasında pek bir değişim yoktur. Ülkenin özel şartlarına göre, doğumlarda önemsiz miktarlarda artış yada azalış görülebilir. (Belçika, 2000)
15. Doğum oranları düşük, bebek ve çocuk ölümü çok azdır.
16. Ortalama yaşam süresi fazladır.
17. Nüfusun doğal artış hızı düşüktür.
18. Toplam nüfusunun önemli bir bölümünü orta yaş ve yaşlı nüfus grubu oluşturur.
19. Gelişmiş bir ülkede piramidin yaşlı nüfusu gösteren üst kısımları geniş sayılabilecek bir biçimdedir.
20. Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidi çan eğrisine benzer.
KONU İLE İLGİLİ TAVSİYELER:Genel olarak bakıldığında nüfus konusunu gelişmiş ülke ve geri kalmış ülke olarak düşünülebilir.Gelişmiş ülkedeki pozitif özellikler geri kalmış ülkede tam tersidir.Bu noktadan yola çıkarak çalışma yaparsanız kafanız fazla karışmaz.Kendinize iki ülke belirleyin gelişmiş ve geri kalmış olsun sonrada bu iki ülkenin nüfus özellikleri sizce nasıl olur düşünmeye çalışın işi bir oyun noktasına dökebilirsiniz.Örnek İngiltere gelişmiş bir ülke olarak doğum oranları az,nüfus artış hızı düşük gittikçe yaşlanan bir nüfusa sahip,aile planlaması uygulanan,eğitim seviyesi yüksek,yaşam standartları iyi olduğundan insan ömrü uzun ,bağımlı (çocuk) nüfus az üreten aktif nüfus fazla,sağlık hizmetleri iyi olduğu için bebek ölümlerinin az olduğu,göç alan bir ülkedir diye belirlenebilir.Şimdi zıt özellikte bir ülke olarak afganistan seçilerek tersi değerlendirmeler yapılabilir.Sorular karşınıza çıktığı zaman hemen bu karşılaştırmadan yola çıkarak gelişmiş ve geri kalmış ülkenizi belirleyip daha doğru ve sağlıklı yorumlar yapabilirsiniz.
Yine dikkat edilmesi gereken hususlardan bazılarıda piramitlerde tabanda daralma varsa bu ülkede doğumlar kontrol altına alınmaya çalışılıyor yorumu yapılabilir.Tabanda genişleme nüfus arttırmaya çalışılıyor anlamındadır.Orta bölümlerde meydana gelen şişmeler yada çekilmeler o dönem için ya göç alınmış yada verilmiş yada savaş yada doğal afetden dolayı bir nüfus kaybına uğramıştır şeklinde yorumlanabilir.